Anasayfa Uzmanlık PROBİYOTİKLERİN ÖNEMİ?

Probiyotiklerin bebeklik ve çocukluk çağındaki önemi nedir?

Özge Arıkan Probiyotiklerin bebeklik ve çocukluk çağındaki önemi nedir?

Probiyotiklerin, bebeklik ve çocukluk çağındaki önemine baktığımızda sağlıklı bir insanda sindirim sisteminde yararlı ve zararlı mikro organizmaların denge halinde bulunduğunu görüyoruz. Dengenin bozulması özellikle enfeksiyon, ishal, antibiyotik, antiseptik kullanımı gibi durumlarda yararlı bakterilerin miktarında azalma olup zararlı patojenlerin hızla çoğalması ve bunların da bağırsak yüzeyine yapışmasına neden olabiliyor. Böyle durumlarda dışarıdan ek olarak verilen bazı probiyotikler boş kalan bağırsak mukozasına yerleşerek zararlı patojenlerin bağırsak mukozası yoluyla vücuda girmesine engel olabilmekte. Özellikle erken doğan bebeklerde oluşabilen nekrotizan enterokolitte, antibiyotiğe bağlı gelişebilecek ishallerin önlenmesinde, bazı enfeksiyonlara bağlı gelişen ishallerin tedavisinde, besin alerjisine bağlı egzemanın hem önlenmesi hem tedavisinde, yine ülseratif kolit dediğimiz hastalığın bazı durumlarında probiyotiklerin kullanımı söz konusu olabilir.

Probiyotikler, savunma sisteminin yanında sindirim sisteminin de düzenlenmesinde aslında büyük rol oynarlar. Sindirim sisteminde bulunan yararlı ve zararlı mikro organizmalar arasında yararlı mikro organizmalar olarak nitelendirdiğimiz probiyotikler, birçok sindirim sistemi işlevlerinin düzenlenmesinde önemli rolleri var. Bağırsakların zararlı mikro organizmaların olumsuz etkisinden korunmasında yine vücudumuz için zararlı olabilecek bir takım maddelerin bağırsak yoluyla vücuda alınmasında, girişinin engellenmesinde sindirim sisteminin olması gereken normal hareketinin sağlanmasında bu faydalı mikroplar yani probiyotiklerin önemli faydaları var. Artık bir organ olarak tanımlanan bu mikrobiyata, tüm bileşenleriyle denge içerisinde olması gerekir ki bu fonksiyonu yerine getirsin ve sindirim sistemi işlevlerinin bütünlüğü için de bu gerekli. Ancak bu olumlu etkinin tek bir probiyotiğe değil de bu mikro çevrenin dengesine bağlı olduğu da unutulmamalıdır.

Hangi besinler probiyotik-prebiyotik özelliktedir?

Prebiyotikler faydalı mikroplar dediğimiz probiyotiklerin çoğalmasını ve aktivitesini arttırmasını sağlayan besin öğeleridir. Birçok gıda maddesi doğal olarak prebiyotik içeriğine sahiptir. Günlük tükettiğimiz gıdalar içerisinde en sık; kuru baklagiller, soğan, sarımsak, arpa, çavdar, pırasa, bezelye, muz ve kuş konmaz gibi bazı meyveler ve sebzeler bunlara örnek olarak verilebilir. Mayalanan, mayalanarak tükettiğimiz gıda maddeleri probiyotik yönünden zengin gıdalardır. Özellikle eski kaşar, fermente yoğurt, fermentasyon yöntemiyle elde edilmiş sucuklar, peynir, kefir ve mayalı ekmekte bol miktar da probiyotik olduğu söylenebilir.

Doğal probiyotik mi, toz probiyotik mi kullanılmalı?

Bağırsağımızdaki yararlı bakteriler olan probiyotiklerin, genel olarak bağırsak sağlığına ve bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olur. Kronik bir hastalığımız yoksa ve ağırlıklı olarak da prebiyotik, probiyotik içeren doğal gıdalarla zengin bir şekilde besleniyorsak ek olarak probiyotik kullanmamıza gerek yok. Dolayısıyla enfeksiyon, ishal, antibiyotik kullanımı, belki antiseptik kullanımı gibi durumlar söz konusu değilse beslenmeyle de doğal yollarla yeteri kadar alacağımız probiyotik ve prebiyotik yeterlidir.

Probiyotiklerin besin alerjisindeki yeri nedir?

Probiyotiklerin besin alerjisindeki yerini anlayabilmemiz için öncelikle Mikrobiyota’nın tanımına bir göz atmamız gerekiyor. Mikrobiyota vücudumuzda yaşayan mikro organizmalar sistemini milyarlarca mantar, bakteri, tek hücreliden oluşan hayati öneme sahip ve çok hassas bir organı aslında tanımlıyor. Sağlıklı bir erişkinin bünyesine baktığımızda yaklaşık 1,5 – 2 kg Mikrobiyota’yı oluşturan mikro organizmaların bulunduğunu görebiliyoruz. Bu mikro organizmaların çoğunluğu sindirim sisteminde, sindirim kanalında bulunuyor ve özellikle çevre faktörlerinin bozulması örneğin sezaryan doğum gibi, lifli beslenme az yağlı beslenmeden fazla beslenilmesi gibi ve yine birçok yabancı maddeye maruz kalınması gibi birçok faktör bu Mikrobiyota’nın yapısını bozarak disbiyozis dediğimiz bir dengesiz mikro organizma yapısı bağırsakta ortaya çıkarabiliyor. Bu dengesizlik sonucu, bu bozukluk sonucu da savunma sistemimizin gelişimi etkileniyor ve dolayısıyla alerjik hastalıklara yatkınlık söz konusu olabiliyor. Bu bilgiler ışığında baktığımız zaman tabi ki tek bir probiyotiğin kullanılması Mikrobiyota’nın bütününü düzeltmeyecek. Ama bazı hastalıklar için özellikle probiyotik kullanımının alerjik hastalıklar da ama korunmada ama tedavi de etkili olduğu da gösterilmiş. Burada öne çıkan hastalık egzema. Özellikle alerji riski yüksek çocuk doğuracak gebelerde ve yine alerji geliştirme riski yüksek çocuğu, bebeği olan emziren annelerde ve yine alerji geliştirme riski yüksek bebekler de egzemanın korunmasında veya tedavisinde bir takım probiyotiklerin kullanılması söz konusu olabilir.

Probiyotik kullanımı insan sağlığına zarar verir mi?

Sağlıklı ve dengeli bir savunma sisteminin oluşması için vücudumuzda yaşayan mikro organizmalar olarak tanımladığımız mikrobiyatanın önemi çok fazla. Bu denge bozulduğunda ise savunma sistemimiz güçsüzleşip, vücudumuzun zararlı mikropların etkisine maruz kalması artmaktadır. Bazen de normal zarar vermeyecek maddeler insan organizmasına zarar verebilir. Bütün bu görevlerin yerine getirilebilmesi için bağırsaktaki çeşitli mikro organizmaların bir denge içerisinde yer alması gerekmektedir. Dolayısıyla güçlü ve etkili bir savunma sistemi için sağlıklı ve dengeli bir mikro çevre olmazsa olmazdır. Probiyotik bakteriler, normal sindirim sisteminin bir parçasıdır. Dolayısıyla genellikle bu bağlamda güvenli olarak kabul edilirler. Ancak probiyotik kullanımı bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara neden olabilir veya kemoterapi kullanımı gibi veya savunma sistemi güçsüzlüğü gibi bazı hastalık durumlarında bu faydası olmasını umduğumuz probiyotikleri verdiğimizde aksine çok önemli zararlara yol açabildiğini de görmekteyiz. Dolayısıyla tüm bu nedenler çocuklarda probiyotik kullanımının ancak hekiminin önerisi doğrultusunda olması gerektiğini bizlere göstermektedir.